Üniversitede ilk dersimi Kasım 1978’de verdim (çok olmuş !). Önce karatahta, sonra white board ve flipchart, daha sonra akıllı tahta (yazılanın çıktısını alıyordu), en sonunda da bilgisayar destekli tahta (adını da bilmiyorum).. Alıştım hepsine.
Aristo cetveli, kollu facit (bileğim ağrırdı), hesap makinesi, kartlı bilgisayar ve Excel… Yüksek Lisans tezimi teksir makinesinde hazırladım (mumlu kağıda). Doktora tezimi Sürat daktilo yazdı (belki hatırlayan vardır), Doçentlik tezimi word programında hazırladım ve printer yardımı ile bastım. Hele o office programlarının her daim güncellenmesi beni benden alıyordu.. Alıştım hepsine.
Sunuşlar ise başka alem. Önce filmler ve slide makinesi (yanlış söylüyor olabilirim), asetatlar (ne kadar ağır oluyordu) ve tepegöz, sonra süslü projektörler (onlar da ayrı bir alem).. Alıştım hepsine.
Neler çekmişim.. Bazen zor olsa da hepsinin üstesinden geldim, becerdim. Ama işinde değişimi öğreten bir adama bu webinar, online eğitim, konferans, seminer filan zorlama geliyor (değişime direnç mi acaba bu ?). Oysa ben göz teması kurmak istiyorum. İnsanlara dokunmak istiyorum. Onlarla iletişim kurmak, bazen saçma da olsa sorularına yanıt vermek, şakalaşmak, aralarda çay içmek istiyorum. Sosyal mesafe falan istemiyorum.
Belki aranızdan bazıları “yaşlanmışsın sen artık emekli ol” diyordur ama işimi de çok seviyorum. O yüzden ne yapacağımı bilemiyorum…..